Konçerto Nedir? Müzik Tutkunları İçin Kapsamlı Rehber

by Admin 54 views
Konçerto Nedir? Müzik Tutkunları İçin Kapsamlı Rehber

Merhaba arkadaşlar! Bugün sizlerle klasik müziğin en gözde ve en heyecan verici formlarından biri olan konçerto hakkında derinlemesine bir yolculuğa çıkacağız. Eminim birçoğunuz konsere gittiğinizde ya da radyoda dinlerken bir orkestranın arasında, tek bir enstrümanın tüm ilgiyi üzerine çektiği o anlara şahit olmuşsunuzdur. İşte tam da bahsettiğim bu durumun adı konçerto! Peki, ama nedir bu konçerto ve onu bu kadar özel kılan ne? Gelin, bu büyülü müzik formunun kapılarını aralayalım ve onu tüm detaylarıyla keşfedelim.

Konçertonun Büyülü Dünyasına Giriş: Temel Tanım ve Kökenler

Konçerto, klasik müzikte tek bir solist enstrümanın –ki bu genellikle piyano, keman, çello, flüt gibi enstrümanlar olabilir– orkestra ile diyalog halinde olduğu, virtüözite ve müzikal ifadeyi bir araya getiren çok hareketli bir müzik eseridir. Bu müzik formunun temelinde, solist ve orkestra arasındaki dinamik bir etkileşim, bir tür müzikal atışma veya uyum yatar. Solist, kendi yeteneğini sergilerken, orkestra da ona eşlik eder, bazen onu destekler, bazen de onunla karşıtlık oluşturarak esere derinlik katar. Kelime kökeni olarak Latince "concertare" fiilinden gelir, ki bu da "yarışmak, mücadele etmek" ya da "birleşmek, uyum içinde olmak" gibi zıt anlamlara gelir. Bu çift anlamlılık, konçertonun ruhunu mükemmel bir şekilde özetler: solistin ve orkestranın hem rekabetçi hem de işbirlikçi bir ilişki içinde olması. Konçertonun ilk filizleri, 17. yüzyıl Barok Dönem'inde İtalya'da boy gösterdi. O dönemde, özellikle concerto grosso adıyla bilinen bir tür ortaya çıktı. Concerto grosso'da tek bir solist yerine, birkaç solistin oluşturduğu küçük bir grup (concertino) orkestra (ripieno) ile karşılıklı olarak müzik yapardı. Bu form, daha sonraki klasik konçertonun temellerini atmış oldu. Antonio Vivaldi gibi besteciler, özellikle keman konçertolarıyla bu formun erken dönemine damgasını vurdu. Bu ilk örnekler, müziğin bir hikaye anlatma veya belirli bir atmosfer yaratma gücünü ortaya koyarken, aynı zamanda enstrümantal müziğin de ne kadar etkileyici olabileceğini gösterdi. Dolayısıyla, konçerto, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda bir sanatçının ruhunu, tekniğini ve duygusal derinliğini tüm dinleyicilere aktarma aracıdır. Bu yüzden de birçok müziksever için klasik müziğin en heyecan verici parçalarından biri olmaya devam ediyor. Bu eserler, dinleyiciyi adeta bir serüvene çıkarır, solistin parmaklarındaki sihirle orkestranın gücünü bir araya getirerek unutulmaz anlar yaşatır. Bu girişten sonra, gelin konçertonun iç yapısını ve bölümlerini daha yakından inceleyelim.

Bir Konçerto Nasıl Şekillenir? Yapısı ve Bölümleri

Arkadaşlar, bir konçertonun yapısı, onun nasıl bir müzikal yolculuk olduğunu anlamamız için kritik öneme sahiptir. Genellikle üç ana bölümden, yani hareketten oluşur ve bu hareketler genellikle hızlı-yavaş-hızlı tempolarda sıralanır. Bu yapı, dinleyicinin duygusal bir iniş çıkış yaşamasını sağlar ve esere bir bütünlük kazandırır. İlk hareket, genellikle eserin en gösterişli ve enerjik kısmıdır, solistin virtüözlüğünü ve eserin ana temalarını ortaya koyar. İkinci hareket, genellikle daha yavaş, lirik ve içsel bir karaktere sahiptir, dinleyiciye derin duygusal anlar yaşatır. Üçüncü ve son hareket ise tekrar hızlı ve canlı bir tempoyla eseri doruk noktasına taşır, genellikle rondo formunda yazılır ve eseri coşkulu bir şekilde sona erdirir. Bu üçlü yapı, Klasik Dönem'den itibaren standart hale gelmiş ve birçok besteci tarafından benimsenmiştir. Bu hareketler arasındaki kontrastlar, konçertoyu dinlemesi son derece keyifli bir eser haline getirir. Besteci, her bir harekette farklı bir müzikal ifadeyi vurgular, solistin ve orkestranın farklı yönlerini öne çıkarır. Bu yüzden bir konçerto dinlerken, sadece melodileri değil, aynı zamanda bu tempoları ve ruh hallerini takip etmek, deneyimi çok daha zenginleştirir. Ayrıca, konçertonun en heyecan verici anlarından biri de kadenza bölümüdür, ki bu kısım soliste adeta bir sahne sunar. Bir konçerto, bestecinin sanatsal vizyonunu ve solistin teknik ustalığını mükemmel bir şekilde harmanlayan, gerçekten de büyüleyici bir müzikal formdur. Bu yapıyı anlamak, dinlediğiniz eserin derinliklerini kavramanıza ve her bir notanın neden o şekilde yazıldığını daha iyi takdir etmenize yardımcı olacaktır.

Klasik Konçertonun Üç Hareketi

Klasik dönemden beri konçertoların çoğu, yukarıda bahsettiğimiz gibi üç hareketli bir yapıya sahiptir: Hızlı, Yavaş, Hızlı. İlk hareket genellikle sonat formunda yazılır ve eserin ana müzikal fikirlerini sunar. Bu bölümde solist, orkestra eşliğinde müthiş bir performans sergiler, teknik becerilerini ve yorum gücünü ortaya koyar. İkinci hareket ise genellikle daha kontemplatif ve lirik bir havaya sahiptir. Dinleyiciyi bir an durup düşünmeye, duygusal derinlikleri keşfetmeye davet eder. Bu hareketler genellikle lied formu (A-B-A) veya çeşitlemeler formunda olur. Son olarak, üçüncü hareket ise genellikle rondo formunda yazılır; yani ana tema tekrarlanır ve aralarda farklı temalarla zenginleştirilir. Bu hareket, genellikle canlı, neşeli ve virtüöziktir, esere enerjik bir kapanış sağlar. Bu geleneksel yapı, bestecilere hem belirli sınırlar içinde özgürlük tanırken, hem de dinleyiciye tanıdık ve takip edilebilir bir deneyim sunar.

Kadenza: Sanatçının Parladığı An

Ah, kadenza! Eğer bir konçerto dinlerken aniden orkestra sessizleşip solistin tek başına inanılmaz teknikler sergilediği bir bölümle karşılaşırsanız, işte o anda bir kadenzaya tanık oluyorsunuz demektir. Kadenza, solistin doğaçlama yeteneğini ve teknik ustalığını sergilediği, eserin en heyecan verici ve kişisel bölümlerinden biridir. Geleneksel olarak, besteci bu bölümü boş bırakır ve solistin kendi yorumunu, yeteneklerini ve yaratıcılığını konuşturmasına izin verir. Tabii günümüzde besteciler genellikle kendi kadenzalarını yazıyor olsa da, bazı solistler hala kendi versiyonlarını yorumlamayı tercih ederler. Bu, soliste eserin ruhunu kendi perspektifinden yansıtma ve adeta besteciyle bir diyalog kurma fırsatı verir. Kadenza, çoğu zaman eserin ana temalarını kullanarak geliştirilir ve solistin virtüözlüğünün zirveye ulaştığı bir anı temsil eder. Bu bölüm, dinleyicilere solistin kişisel yorumunu ve benzersiz yeteneğini görmeleri için eşsiz bir fırsat sunar, bu yüzden bir konçertonun en çok beklenen anlarından biridir.

Konçerto Tarihi: Baroktan Günümüze Bir Yolculuk

Konçerto tarihi, müziğin evrimiyle iç içe geçmiş uzun ve zengin bir serüvendir, arkadaşlar. Bu müzik formu, Barok Dönem'de İtalya'da doğuşundan günümüze kadar pek çok değişim ve dönüşüm geçirmiştir. Her dönemin bestecileri, kendi müzikal estetikleri ve enstrüman teknolojilerinin sunduğu imkanlar doğrultusunda konçertoya yeni boyutlar katmışlardır. Örneğin, ilk başlarda concerto grosso formunda daha çok topluluk odaklı olan bu eserler, zamanla tek solistli konçertoya evrilmiş ve solist virtüözlüğünün ön plana çıktığı bir form haline gelmiştir. Bu evrim, enstrümanların gelişimine de paralel seyretmiştir; piyano gibi enstrümanların yaygınlaşması, piyanoyu başrole alan yeni konçertoların yazılmasına zemin hazırlamıştır. Barok dönemde Vivaldi'nin keman konçertoları ve Bach'ın Brandenburg Konçertoları, bu formun ilk başyapıtları olarak kabul edilirken, Klasik Dönem'de Mozart ve Beethoven gibi dehalar, konçertoyu yapısal ve ifadeci anlamda zirveye taşımışlardır. Romantik Dönem'de ise Çaykovski ve Brahms gibi besteciler, konçertoya daha fazla duygu, dram ve lirik genişlik katarak, onu adeta bir operanın enstrümantal versiyonu haline getirmişlerdir. 20. yüzyıl ve sonrasında ise konçerto, daha deneysel ve avangart yaklaşımlarla zenginleşmiş, caz ve folk müzik etkileşimleri bile barındıran örnekler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, bir konçerto dinlemek, aslında müzik tarihinin farklı dönemlerinden bir kesit almak demektir. Her bir dönemin ruhunu, o dönemin bestecilerinin yaratıcılığını ve enstrümanların ses potansiyelini bu form aracılığıyla deneyimleyebiliriz. Bu tarihi yolculuk, bize konçertonun neden bu kadar kalıcı ve popüler kaldığını da açıklar; çünkü o, her zaman kendini yenilemeyi ve dinleyicilerini şaşırtmayı başarmıştır.

Barok Dönem Konçertoları: Vivaldi ve Bach

Barok Dönem, konçertonun doğduğu ve ilk önemli adımlarını attığı zaman dilimidir. Özellikle Antonio Vivaldi'nin keman konçertoları, bu dönemin simgesidir. Vivaldi, "Dört Mevsim" gibi eserleriyle hem dinleyiciye tanıdık gelen temalar sunmuş hem de kemanın teknik sınırlarını zorlamıştır. Onun eserlerinde ritmik canlılık, enerjik melodiler ve net bir yapı öne çıkar. Johann Sebastian Bach ise, Brandenburg Konçertoları ile concerto grosso formunun en görkemli örneklerini vermiştir. Bach'ın konçertoları, kontrpuan ustalığı ve karmaşık armonileriyle bilinir. Bu dönemde konçerto, genellikle hızlı-yavaş-hızlı veya hızlı-yavaş-hızlı-yavaş-hızlı gibi çok hareketli yapılara sahipti ve genellikle bir concertino (küçük solist grup) ile ripieno (büyük orkestra) arasındaki diyaloga odaklanırdı. Bu besteciler, konçertoyu sadece bir eğlence aracı olmaktan çıkarıp, onu sanatsal ifade ve teknik ustalığın bir göstergesi haline getirdiler.

Klasik Dönemin Altın Çağı: Mozart ve Beethoven

Klasik Dönem (yaklaşık 1750-1820), konçerto formunun altın çağı olarak kabul edilir. Bu dönemde, Wolfgang Amadeus Mozart, özellikle piyano konçertolarıyla bu forma yepyeni bir boyut kazandırdı. Mozart'ın konçertoları, melodik güzellik, yapısal denge ve orkestrasyon zenginliğiyle dikkat çeker. Solist ve orkestra arasındaki ilişkiyi daha da geliştirmiş, adeta eşitler arası bir diyalog haline getirmiştir. Her bir enstrüman, kendi rolünü oynarken, eserin bütününe katkıda bulunur. Ludwig van Beethoven ise, Mozart'tan aldığı mirası daha da ileriye taşıyarak, konçertoya dramatik güç ve duygusal yoğunluk katmıştır. Özellikle 5. Piyano Konçertosu, "İmparator Konçertosu" adıyla bilinir ve kahramanlık temalarıyla öne çıkar. Beethoven, konçertolarında kadenzayı da kendi bestelerinden oluşan bölümlerle doldurarak, solistin yaratıcılığını kendi vizyonuyla birleştirmiştir. Bu iki deha, konçertonun hem virtüözite hem de derin müzikal ifade için mükemmel bir platform olduğunu kanıtlamıştır.

Romantik Dönemin Duygusal Derinliği: Çaykovski ve Brahms

Romantik Dönem (yaklaşık 1820-1910), konçertoya büyük duygusal patlamalar, lirik genişlik ve dramatik güç getirdi. Bu dönemde besteciler, Klasik Dönem'in denge ve açıklığından sıyrılarak, daha kişisel ve duygusal anlatımlara yöneldiler. Pyotr İlyiç Çaykovski'nin 1. Piyano Konçertosu veya Keman Konçertosu, görkemli melodileri, zengin orkestrasyonu ve virtüöz solist partileriyle adeta bir destan anlatır. Bu eserler, dinleyiciyi adeta bir duygu fırtınasının içine çeker. Johannes Brahms ise, kendi konçertolarında daha klasik bir yapıya bağlı kalarak, ancak buna Romantik Dönem'in yoğun armonileri ve melodik zenginliğini ekleyerek benzersiz bir tarz yaratmıştır. Brahms'ın Keman ve Piyano Konçertoları, derinlikli ve entelektüel yaklaşımlarıyla tanınır. Romantik konçertolar, solistin teknik sınırlarını zorlamanın ötesinde, onun duygusal ifade gücünü de sergilemesine olanak tanır. Bu dönem, konçertonun orkestra ile solist arasındaki rekabet ve işbirliği ilişkisini en dramatik şekilde ortaya koyduğu zamanlardan biridir.

Modern ve Çağdaş Yaklaşımlar

  1. yüzyıl ve sonrasında, konçerto formu yenilikçi ve deneysel yaklaşımlarla zenginleşmeye devam etti. Igor Stravinsky, Béla Bartók, Sergey Prokofyev ve Dmitri Şostakoviç gibi besteciler, atonallik, politonalite ve daha karmaşık ritimler gibi unsurları konçertoya dahil ettiler. Bu dönemde konçertolar, Klasik ve Romantik dönemdeki belirgin melodi ve armoni kalıplarından uzaklaşarak, daha çarpıcı, disonant ve bazen de minimalist bir hal aldı. Örneğin, Bartók'un "Orkestra İçin Konçerto"su, adından da anlaşılacağı gibi, tüm orkestrayı bir solist gibi kullanarak geleneksel konçerto anlayışını sorgulamıştır. Caz müziğinin etkileriyle, George Gershwin'in "Rhapsody in Blue" gibi eserleri de konçerto geleneğine farklı bir bakış açısı getirmiştir. Günümüzde ise besteciler, elektronik müzikten dünya müziği öğelerine kadar geniş bir yelpazeden ilham alarak, konçertoyu sürekli olarak yeniden tanımlamaktadırlar. Bu modern yaklaşımlar, konçertonun durağan bir form olmadığını, aksine sürekli evrilen ve gelişen canlı bir yapı olduğunu gösterir.

Ünlü Konçertolar ve Onları Özel Kılan Ne?

Arkadaşlar, konçerto dünyası o kadar zengin ki, hangi birinden bahsetsek az kalır! Ancak bazı eserler var ki, hem müzik tarihinde hem de dinleyicilerin kalbinde özel bir yer edinmişler. Bu ünlü konçertolar, sadece bestecilerinin dehasını değil, aynı zamanda icracıların virtüözlüğünü ve yorum gücünü de sergileyen gerçeker şaheserlerdir. Onları özel kılan şey, sadece teknik zorlukları değil, aynı zamanda içerdiği duygusal derinlik, unutulmaz melodileri ve yenilikçi yapılarıdır. Her bir konçerto, dinleyiciye farklı bir hikaye anlatır, farklı bir duygu yoğunluğu yaşatır. Kimisi sizi hüzünlü bir yolculuğa çıkarırken, kimisi coşku ve enerjiyle doldurur. Bu eserler, yıllar geçse de hala dinleyicileri büyülemeye devam ediyor ve klasik müziğin zamansız gücünü bize hatırlatıyor. Hadi gelin, bu efsanevi konçertolardan bazılarına daha yakından bakalım ve onları neden bu kadar çok sevdiğimizi anlayalım. Bu eserler, hem yeni başlayanlar için harika bir giriş noktasıdır hem de deneyimli dinleyiciler için tekrar tekrar keşfedilmeyi bekleyen hazinelerdir. Her biri, kendi döneminin müzikal estetiğini yansıtırken, aynı zamanda evrensel insanlık duygularına hitap etmeyi başarır. Bu yüzden ünlü konçertolar, sadece müzik notalarından ibaret değil, aynı zamanda birer kültürel miras ve sanatsal ifadenin zirveleridir.

Piyano Konçertoları

Piyano, konçertoların en popüler solist enstrümanlarından biridir. İşte bazı ikonik piyano konçertoları:

  • Mozart - Piyano Konçertosu No. 21, Do Majör (Elvira Madigan): Zarafet, incelik ve melodik güzellik denince akla gelen ilk eserlerden biridir. Özellikle ikinci hareketindeki o büyüleyici melodi, filmlerden reklamlara kadar birçok yerde karşımıza çıkar.
  • Beethoven - Piyano Konçertosu No. 5, Mi Bemol Majör (İmparator): Görkemli, kahramanlık dolu ve coşkulu bir eserdir. Beethoven'ın sağırlaşma sürecinde yazdığı bu eser, onun iradesinin ve müziğe olan tutkusunun bir sembolüdür.
  • Çaykovski - Piyano Konçertosu No. 1, Si Bemol Minor: Rus Romantizminin zirve örneklerinden biridir. Açılışındaki o meşhur melodi, anıtsal yapısı ve solistin virtüözlüğünü sonuna kadar sergilemesiyle dinleyiciyi adeta büyüler.
  • Rachmaninov - Piyano Konçertosu No. 2, Do Minor: Derin duygusal yoğunluğu, geniş melodik çizgileri ve karanlık ama bir o kadar da romantik atmosferiyle piyano konçertolarının en sevilenlerinden biridir.

Keman Konçertoları

Kemanın lirik ve virtüöz potansiyeli, onu konçerto için vazgeçilmez bir enstrüman yapar:

  • Vivaldi - Dört Mevsim: Belki de dünyanın en ünlü konçerto döngüsüdür. Her mevsimi müzikle anlatan bu eserler, program müziğinin erken ve parlak örneklerindendir.
  • Mendelssohn - Keman Konçertosu, Mi Minor: Sürükleyici melodileri, parlak virtüözitesi ve her bir hareketin birbiriyle kesintisiz bağlantısı ile klasik repertuvarın vazgeçilmezlerinden biridir.
  • Beethoven - Keman Konçertosu, Re Majör: Sakin, lirik ve düşünceli karakteriyle öne çıkar. Beethoven'ın diğer eserlerine göre daha az dramatik, daha çok içsel bir güzelliği yansıtır.
  • Çaykovski - Keman Konçertosu, Re Majör: Piyano konçertosu gibi, Çaykovski'nin keman konçertosu da Rus ruhunu, dramı ve coşkuyu yansıtan büyük ölçekli ve virtüöz bir eserdir.

Çello ve Diğer Enstrüman Konçertoları

Piyano ve kemanın yanı sıra, çello, flüt, klarnet gibi diğer enstrümanlar için yazılmış birçok harika konçerto bulunmaktadır:

  • Dvořák - Çello Konçertosu, Si Minor: Çello repertuvarının zirve eserlerinden biridir. Bohemya halk müziği esintileriyle dolu, lirik ve hüzünlü melodileriyle dinleyiciyi derinden etkiler.
  • Elgar - Çello Konçertosu, Mi Minor: Melankolik ve içe dönük bir başyapıttır. I. Dünya Savaşı'nın acılarını yansıttığı düşünülen bu eser, duygusal derinliğiyle adeta dinleyicinin ruhuna işler.
  • Mozart - Flüt Konçertosu No. 1, Sol Majör: Flütün hafifliğini ve neşesini yansıtan, zarif ve melodik bir eserdir.
  • Weber - Klarnet Konçertosu No. 1, Fa Minor: Klarnetin teknik imkanlarını ve lirik potansiyelini sergileyen, romantik ve gösterişli bir eserdir.

Bu eserler, sadece birer müzik parçası değil, aynı zamanda insan ruhunun ve sanatsal yaratıcılığının birer kanıtıdır. Her bir dinleyişte yeni bir katmanını keşfedeceğiniz bu konçertoları dinlemek, gerçekten eşsiz bir deneyim sunar.

Konçerto Dinleme Rehberi: Daha Keyifli Bir Deneyim İçin İpuçları

Şimdi gelelim, bu muhteşem konçertoları daha keyifli ve anlamlı hale getirecek dinleme ipuçlarına, sevgili arkadaşlar! Klasik müzik dünyası ilk başta biraz karmaşık görünebilir ama emin olun, doğru yaklaşımla her bir notanın tadını sonuna kadar çıkarabilirsiniz. Öncelikle, bir konçertoyu dinlemeden önce eserin ve bestecinin hakkında biraz araştırma yapmak işe yarayacaktır. Bestecinin hayat hikayesi, eseri yazdığı dönemdeki koşullar veya eserin ilham kaynağı hakkında bilgi sahibi olmak, müziği farklı bir perspektiften dinlemenizi sağlar. Mesela, Beethoven'ın sağırlaşma sürecinde yazdığı konçertoları bilmek, müziğindeki o derin acıyı ve aynı zamanda inanılmaz direnişi daha iyi anlamanıza yardımcı olur. İkinci olarak, her bir harekete dikkat kesilin. Konçertolar genellikle hızlı-yavaş-hızlı bir yapıya sahip olduğundan, bu tempolar arasındaki geçişleri fark etmek, eserin genel akışını ve bestecinin anlatmak istediği hikayeyi yakalamanızı sağlar. Hızlı hareketlerdeki enerjiyi, yavaş hareketlerdeki melankoliyi veya huzuru hissetmeye çalışın. Solist ve orkestra arasındaki diyaloga odaklanın. Bazen solist ön planda olacak, bazen orkestra ona cevap verecek, bazen de birlikte uyum içinde olacaklar. Bu müzikal konuşmayı takip etmek, konçertonun özünü anlamanıza yardımcı olur. Özellikle kadenza bölümünde solistin yeteneğine ve yorumuna kulak verin, çünkü bu kısım solistin esere kattığı kişisel dokunuşu en net gösteren yerdir. Ve unutmayın, klasik müzik dinlemek bir maraton değil, bir keyif yolculuğudur. Belki ilk dinlediğinizde her şeyi anlamayacaksınız, ama tekrar tekrar dinledikçe, her defasında yeni bir detay, yeni bir duygu keşfedeceksiniz. Konçerto dinlemek, size sadece müzikal bir zevk sunmakla kalmayacak, aynı zamanda duygusal bir zenginleşme ve entelektüel bir uyarım da sağlayacaktır. Yani, kulaklığınızı takın, arkanıza yaslanın ve bu müzikal şölenin tadını çıkarın!

Sonuç: Konçertonun Zamansız Mirası

Gördüğünüz gibi arkadaşlar, konçerto sadece klasik müziğin bir terimi değil, aynı zamanda binlerce duygu, teknik ustalık ve sanatsal ifadeyi barındıran yaşayan bir formdur. Barok dönemden günümüze kadar uzanan bu büyülü yolculuk, bestecilerin dehasını ve solistlerin virtüözlüğünü nesiller boyunca bir araya getirerek, insanlığın ortak mirasına paha biçilmez eserler katmıştır. Solist ile orkestra arasındaki o benzersiz diyalog, bazen bir rekabete, bazen de mükemmel bir uyuma dönüşerek dinleyiciye unutulmaz anlar yaşatır. Bu eserler, zamandan ve mekandan bağımsız olarak insan ruhuna hitap etmeyi başarır, bizi hüzünlendirir, coşturur, düşündürür ve ilham verir. Umarım bu rehber, konçerto dünyasına adım atmak isteyenler için bir başlangıç noktası olmuştur. Unutmayın, klasik müzik dinlemek kişisel bir keşif yolculuğudur ve her dinleyişte yeni bir katmanını keşfedeceğiniz bu harika eserler, sizlere derin bir sanatsal zevk sunmaya devam edecektir. Hadi, şimdi bir konçerto açın ve bu zamansız müziğin büyüsüne kendinizi bırakın! İyi dinlemeler!